Dua Etmek
Dua Etmek
Sizi yaratan, akıl ve beden bahşeden, ruhunuza çeşitli zevkler yaşatan Allah’a yeterince yakın mısınız? O’na en son ne zaman dua ettiniz? Allah’a sadece zorluk anlarında mı dua ediyorsunuz, yoksa size olan yakınlığını bilerek O’nu sürekli anıyor musunuz? Cevabınız ne olursa olsun yapmanız gereken en doğru şey, “Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kaf Suresi -16 ) ayeti gereği, Rabbimizin bize çok yakın olduğunu ve “Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.” (Bakara Suresi -107) ayeti gereği de tek dostumuz ve yardımcımızın Allah olduğunu unutmamak olacaktır. Allah bir başka ayetinde ise, kullarına olan yakınlığını ve dua edenin duasına icabet edeceğini şu şekilde bildirmiştir:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi – 186)
“Çağırmak, seslenmek, yardım istemek” anlamlarına gelen dua, Yüce Rabbimizle aramızda kurduğumuz önemli bir bağdır. Dua ederek, gücü sınırsız olan Allah’ın karşısındaki aczimizi kabul etmiş oluruz. “De ki: Duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?…” (Furkan Suresi – 77) ayetiyle, Allah katında değer bulmamıza vesile olan dua ibadetinin önemini de anlamış oluruz.
Dua, çoğu insanın olumsuz bir olay karşısında elinden geleni yapıp, artık yapacak bir şey kalmadığında başvurduğu son çaredir. “Gerçekten insan, Rabbine karşı nankördür.” (Adiyat Suresi -6) ayetinden de anlaşıldığı gibi insanların çoğu, duasına icabet edip kendilerini zor durumdan kurtaran “…Allah’ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler…” (En’am Suresi -91) İnsanların bu nankör tavrı, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:
İnsana bir zarar dokunduğunda, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını üstünden kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarara bizi hiç çağırmamış gibi döner-gider. İşte, ölçüyü taşıranlara yapmakta oldukları böyle süslenmiştir. (Yunus Suresi – 12)
Oysa insan, sağlıklı iken ve hayatındaki her şey yolunda giderken de Allah’a dua etmeli ve bütün bunlar için şükretmelidir. İbadetlerin tümünde olduğu gibi duada da sabırlı ve kararlı olmak, Kuran’a en uygun tavır olur. “Sabır ve namazla yardım dileyin. Bu şüphesiz, huşu duyanların dışındakiler için ağır bir yüktür.” (Bakara Suresi, 45) ayetinden de anlaşıldığı gibi sabır ve namazla yardım dilemek Allah’ın bir emridir. Ancak Rabbimizin Enbiya Suresi 37. ayette bildirdiği üzere, insan aceleci olarak yaratılmıştır. Her konuda hemen sonuca ulaşmak isteyen insan, dualarının da anında kabul edilmesini ister. Duası istediği yönde gerçekleşmediğinde ise dua etmekten vazgeçer. Bu nedenle sabır ve kararlılıkla dua etmek, huşu duyanların dışındakilere ağır gelir.
Oysa müminler dua ettiklerinde Allah’ın kendilerini işittiğini ve kesin olarak dualarına icabet edeceğini bilirler. Olayların tesadüfen değil, Allah’ın belirlediği kadere göre geliştiğinin farkındadırlar. Bu nedenle dualarının karşılıksız kalacağı gibi samimiyetsiz bir ruh halinde olmazlar.
Rabbiniz dedi ki: “Bana dua edin, size icabet edeyim. (Mü’min Suresi – 60)
Allah, bir başka ayetinde ise “… Sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden… ” (Neml Suresi, 62) sıfatını hatırlatmaktadır. Bu da samimi duaların Allah katında karşılık göreceği anlamına gelir.
İmam Rabbaninin bu konudaki sözleri ise şöyledir:
“Bir şeyi istemek, ona nâil olmak (onu elde etmek) demektir; Zirâ Allahû Teâlâ kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez.” İmamı Rabbani
Unutmamak gerekir ki Allah, insanın aklından geçirdiği dua mahiyetindeki tek bir düşünceyi dahi karşılıksız bırakmaz. Duaya icabet, duanın aynen gerçekleşmesi anlamına gelmez. “İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua eder, insan pek acelecidir.” (İsra Suresi, 11) ayetinden de anlaşıldığı gibi kişi, kendisine zararı dokunacak bir konuda dua edip, bunun hiç farkında olamayabilir. Allah duasına istediği yönde icabet etmediği için, duasının kabul olmadığını zanneden kişi, büyük bir yanılgı içindedir. Zira Allah merhametinden dolayı, kulunun hayrına olacak şekilde duasına icabet etmiştir.
Duada istenilen şeyin geciktirilerek verilmesi, ya da istenilen yönde icabet edilmemesi Allah’ın, kullarının sabrını ve tevekkülünü bir denemesi ve onları imani yönden olgunlaştırması anlamına da gelebilir. (Allah en doğrusunu bilir)
Dua ile ilgili çok önemli bir konu daha vardır. Sözlü duanın yanı sıra, kişinin fiili olarak da çaba göstermesi oldukça önemlidir. Örneğin üniversite sınavını kazanmak için dua etmekle beraber, fiili bir çaba olarak sınav başvurusu yaparak ve düzenli bir çalışma ile sözlü duayı desteklemek gerekir. Allah her şeyi bir sebep sonuç ilişkisi ile yaratmıştır. “Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.” (Furkan Suresi – 45) ayetinden de anlaşıldığı gibi, Allah gölgeyi yaratmış ve güneşi de ona delil kılmıştır. Sonuca ulaşmak için sebeplere uygun olarak gerekli tedbirleri almak, ancak bunları etkili kılacak olanın Allah olduğunu bilerek, sabır ve tevekkülle sonucu Allah’tan beklemek en doğru tavır olur.
Kainatı yoktan var eden Allah için, yaşayan milyarlarca kulunun duasına icabet etmek çok kolaydır. Yeter ki bizler, bütün gücün Allah’a ait olduğunu bilerek, her duamıza icabet eden Rabbimizin dilemesi dışında hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini ve bir şeyin olması için ona yalnızca “Ol” demesinin yeterli olduğunu unutmayalım.
Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (Tekvir Suresi -29)