Al-i İmran Suresi, (45 – 63) Hz. İsa


45- إِذْ قَالَتِ الْمَلآئِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللّهَ يُبَشِّرُكِ بِكَلِمَةٍ مِّنْهُ “Melekler şöyle demişti: Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.”

اسْمُهُ الْمَسِيحُ عِيسَى ابْنُ مَرْيَمَ “Adı Meryem oğlu İsa Mesih’dir.”

“Mesih” ifadesi, sıddîk gibi itibar ifade eden lakaplardandır. İbranicede manası “mübarek”tir.

Kelimenin Arabça kökü “meshetmek”ten gelir. Çünkü Hz. İsa bereketle meshedilmiştir, veya günahlardan tertemiz kılınmakla mübarek kılınmıştır.

Veya bu kelime Hz. İsanın bir yerde sabit kalmayıp devamlı hareket halinde olmasını ifade eder.

Hitap Hz. Meryeme iken Hz. İsaya “İbnu Meryem” yani “Meryem’in oğlu” denilmesi, babasız doğacağına tenbihte bulunmak içindir. Çünkü evlat, babalara nisbet edilir, annelere nisbet edilmez, onlara nisbet ancak baba olmadığındadır.

وَجِيهًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ “Dünyada da ahirette de gözdedir.”

Hz. İsanın dünyada gözde olması nübüvvet ile, ahirette gözde olması ise, şefaatledir.

وَمِنَ الْمُقَرَّبِينَ “Ve mukarreb olanlardandır.”

Denildi ki: Bu ifade Hz. İsanın cennetteki yüksek derecesini veya semaya yükseltilmesi ve meleklere arkadaş olmasını anlatır.

46- وَيُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلاً “Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşur.”

وَمِنَ الصَّالِحِينَ “Ve salihlerdendir.”

Denildi ki: Hz. İsa genç yaşta semaya yükseltildi. Ayet metnindeki “kehlen” ifadesi, tekrar yeryüzüne gelmesinden sonraki konuşmasını anlatır.

Ayette Hz. İsa’nın muhtelif hallerinin zikri, O’nun ulûhiyetten uzak olduğunu anlatmak içindir. [1>

47- قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ “Meryem dedi: Ya Rabbi, bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?”

Hz. Meryem’in “Ya Rabbi, benim nasıl çocuğum olur” demesi

-Ya hayret ifade eder.

-Ya âdetullaha aykırı olmasından dolayı bir sualdir.

-Veya evlenerek mi yoksa başka şekilde mi çocuğu olacağını sormaktır.

قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاء “Dedi: Öyle ama, Allah dilediğini yaratır.”

Bunu söyleyen ya doğrudan Allahu Teâlâdır veya Allah namına bildiren Hz. Cebraildir.

إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ “O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ‘ol!’ der, o da hemen oluverir.”

Ayet, Allahın maddî sebeplerle tedricen yaratmaya kâdir olması gibi, sebepler olmadan defaten yaratmaya da kâdir olduğuna bir işarettir.

48- وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ “Ona kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretir.”

Cenab-ı Hakkın ilerde Hz. İsa’nın konumunu haber veren bu ifadeleri, Meryem’in gönlünü ferahlatmak ve evlenme olmaksızın çocuk sahibi olacağını öğrenince, kendisinde meydana gelen kınanma duygusunu izale etmeye yöneliktir.

Ayetteki “Kitap”tan murat, semavî kitapları ifade eder. Tevrat ve İncil de bunlardan iken ayrıca ifade edilmeleri, onların ilâhî kitapları içinde ayrıcalıklı konumlarına işaret eder.

49- وَرَسُولاً إِلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ “Onu İsrailoğulları’na bir peygamber olarak gönderir:”

أَنِّي قَدْ جِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ “(Der ki:) Şüphesiz ki ben size Rabbinizden bir âyet getirdim:”

Hz. İsa’nın “İsrailoğulları’na” gönderildiğinin ifade edilmesi,

-Ya sadece onlara gönderilmesindendir.

-Ya da başkalarına gönderildi iddiasına bir reddir.

أَنِّي أَخْلُقُ لَكُم مِّنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللّهِ “Size, kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım da içine üflerim, Allah’ın izniyle o, kuş olur.”

“Biiznillah” (Allahın izniyle) deyişi, kuş sûretindeki çamura hayat verilmesinin Hz. İsa’dan değil, Allahtan olduğunu hatırlatmak içindir.

وَأُبْرِىءُ الأكْمَهَ والأَبْرَصَ “Anadan doğma körü ve cüzzamlıyı iyileştiririm.”

Rivayete göre Hz. İsa’nın yanına binlerce hasta geliyordu. Gelemeyenlerin yanına da O gidiyordu. Onları tedavi etmesi, ancak dua ile idi.

وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللّهِ “Ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim.”

“Allahın izniyle” demesi, ulûhiyet tevehhümünü red içindir.

Çünkü hayat vermek beşerin fiilleri cinsinden değildir.

وَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ “Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm.”

Böylece şüphe duymayacağınız şekilde gaybî olan hallerinizi size söylerim.

إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لَّكُمْ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ “Eğer mü’minler iseniz bunda sizin için elbette bir ibret vardır.”

İmana muvaffak kılınmışsanız bunlarda sizin için bir alamet vardır. Çünkü mü’min olmayanlar mu’cizelerden faydalanmazlar, ibret almazlar.

Veya şöyle de denilebilir: “Eğer siz inat etmeyip hakkı tasdik eden kimselerseniz…”

50- وَمُصَدِّقًا لِّمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرَاةِ وَلِأُحِلَّ لَكُم بَعْضَ الَّذِي حُرِّمَ عَلَيْكُمْ “Önümdeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim).”

Daha önce Hz. Musa’nın şeriatında yasaklanan hayvanların iç yağları, deve eti ve Cumartesi günü çalışmak gibi yasakları kaldırmak için size geldim.

“Ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim)” demesi, Hz. İsa’nın şeriatının Hz. Musa’nın şeriatını neshettiğine delâlet eder. Tevrat’ı tasdik edici olması bunu ihlal etmez. Kur’anın bir kısım hükümlerinin bir kısmını neshi birbiriyle çelişki ve birbirini yalanlama olmadığı gibi. Çünkü hakikatte nesh, zamanlara göre beyan ve tahsistir.[2>

وَجِئْتُكُم بِآيَةٍ مِّن رَّبِّكُمْ “Ve Rabbinizden size bir mu’cize getirdim.”

فَاتَّقُواْ اللّهَ وَأَطِيعُونِ “Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

51- إِنَّ اللّهَ رَبِّي وَرَبُّكُمْ “Şüphesiz Allah, Rabbim ve Rabbinizdir.”

فَاعْبُدُوهُ “Öyleyse O’na ibadet edin!”

هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ “İşte bu, sırat-ı müstakimdir (doğru bir yoldur).”

“Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir, O’na ibadet edin” ifadesi peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri konulardandır. Bu, peygamberle sihirbaz arasında en önemli bir ayırıcı özelliktir.[3>

“Şüphesiz Allah, Rabbim ve Rabbinizdir.” ifadesi, nihayeti tevhid olan hak itikadla nazarî kuvvetin (işin teorik yönünün) tamamlanmasıdır.

Devamında “Öyleyse O’na ibadet edin!” denilmesi ise amelî kuvvetin (işin pratik, uygulamalı kısmının) tamamlanmasına bir işarettir. Bu da emirlere uymak ve yasaklardan kaçmaktan ibarettir.

Ardından “işte bu, sırat-ı müstakimdir” diyerek teorik ve ameli yönleri cem edenlerin istikamet üzere olduklarını beyan etmiştir. Bunun bir benzerini şu hadiste görürüz:

“Allaha iman ettim” de. Sonra da istikamet üzere ol!”

52- فَلَمَّا أَحَسَّ عِيسَى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ أَنصَارِي إِلَى اللّهِ “İsa onların inkârlarını hissedince, “Allah giden yolda yardımcılarım kimler?” dedi.”

Hz. İsa, onlardan gözle görülür bir şekilde inkâr emareleri hissedince, “Allah giden yolda yardımcılarım kimler?” dedi.

Denildi ki: Ayette “illallah” derken kullanılan إِلَى “ile” harf-i cerri, hem (ma’a) maiyet, hem (fî) manası, hem de (lâm) manası ifade edebilir.[4>

قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ أَنصَارُ اللّهِ “Havariler dediler: Biz Allahın yardımcılarıyız.”

Havarî, “bembeyaz elbise giymiş adam” demektir. Hz. İsa’nın ashabına “havariler” denilmesi, niyetlerinin hâlis ve içlerinin tertemiz olmasını ifade eder.

Havarilerin üstteki ifadeleri, “Biz Allahın dininin yardımcılarıyız” manasını da ifade eder.

آمَنَّا بِاللّهِ “Allah’a iman ettik.”

وَاشْهَدْ بِأَنَّا مُسْلِمُونَ “Ve şahit ol ki, biz hakka teslim olmuş kimseleriz.”

Peygamberlerin kavimleri hakkında lehte ve aleyhte şahitlik yapacakları kıyamet günü, bizim hakka teslim olmuş kimseler olduğumuza şahit ol.

53- رَبَّنَا آمَنَّا بِمَا أَنزَلَتْ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ “Ey Rabbimiz, indirdiğine iman ettik ve peygambere uyduk.”

فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ “Artık bizi şahidlerle beraber yaz.”

Bizi vahdaniyetine (birliğine) şahit olanlarla beraber yaz.

Veya kendilerine tâbi olanlara şehadette bulunan peygamberlerle beraber yaz.

Veya bizi ümmet-i Muhammed’le beraber yaz. Çünkü onlar insanlara şahit olacaklardır.

54- وَمَكَرُواْ وَمَكَرَ اللّهُ “Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu.”

Bunlar, Hz. İsanın kendilerinde inkâr hissettiği Yahudilerdir. Onu suikastle öldürmek için birini görevlendirmişlerdi.

Allah’u Teâlâ Hz. İsa’yı semaya yükseltti. O’na suikaste yelteneni de İsa şekline çevirdi, öyle ki İsa zannederek onu öldürdüler.

Ayette Allaha mekir (tuzak) isnat edilmektedir. Mekir, aslında başkasına zarar celbeden hile ve tuzak anlamına gelir, bu yönüyle Allaha nisbet edilmez. Ancak mukabele ve müşakele üslûbuyla Allaha nisbeti söz konusu olur.[5>

وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ “Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.”

Allah hile ve tuzak hazırlamada onlardan daha kuvvetlidir, onlara hesap etmeyecekleri yerden zarar vermeye ziyadesiyle kâdirdir.

55- إِذْ قَالَ اللّهُ “(O zaman) Allah şöyle demişti:”

يَا عِيسَى إِنِّي مُتَوَفِّيكَ “Ey İsa, şüphesiz ben seni vefat ettireceğim.”

Hz. İsa’nın Vefatı

Seni eceline ulaştıracağım, ecel-i müsemmana te’hir edeceğim, Seni onların öldürmesinden koruyacağım.

Ayette “teveffi” vefat ettirmektir. “Arzdan Seni alacağım” anlamına gelebilir.

Veya rivayete göre uykuda iken semaya yükseltilmesi nazara alındığında “uykuda seni vefat ettireceğim.”

Veya “melekût âlemine yükselmeye engel olan şehevanî şeylerden seni kurtararak öldüreceğim.”

Denildi ki: Allah O’nu yedi saat süresince ölü olarak tuttu, sonra da semaya yükseltti. Hıristiyanlar bu görüştedirler.

وَرَافِعُكَ إِلَيَّ “Ve seni bana yükselteceğim.”

İkram mahallim ve meleklerimin meskeni olan semaya yükselteceğim.

وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ “Ve seni inkârcılardan temizleyeceğim.”

Onların kötü hallerinden ve su-i kastlerinden Seni temize çıkaracağım.

وَجَاعِلُ الَّذِينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ “Ve sana uyanları, kıyamete kadar o inkarcıların üstünde tutacağım.”

Burada nazara verilen üstünlük, hem delil yönünden hem de çoğu zaman için maddeten de galibiyettir.

Ona tâbi olanlardan murat, O’nun nübüvvetine inanan Müslümanlar ve Hıristiyanlardır. Yahudilerin bu zamana kadar onlara galip geldiği duyulmamıştır. Ve onlar için bir devlet de söz konusu olmamıştır.

ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ “Sonra dönüşünüz banadır.” فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ “Ben de ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda hükmederim.”

56- فَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَأُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا فِي الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ “İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab ederim.”

وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ “Ve onlar için hiçbir yardımcı yoktur.”

57- وَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُواْ الصَّالِحَاتِ فَيُوَفِّيهِمْ أُجُورَهُمْ “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, (Allah) onların mükâfatlarını tastamam verir.”

وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ “Allah, zalimleri sevmez.”

58- ذَلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الآيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَكِيمِ “İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmet dolu zikirdendir.”

“İşte bu..” ifadesi, bahsi geçen Hz. İsa ve diğerlerinin haberlerine işarettir.

59- إِنَّ مَثَلَ عِيسَى عِندَ اللّهِ كَمَثَلِ آدَمَ “Doğrusu Allah katında İsa’nın hali, Âdem’in hali gibidir.”

خَلَقَهُ مِن تُرَابٍ “Onu topraktan yarattı.”

Hz. İsanın Hz. Âdeme benzetilmesi, kendisinin babasız yaratılması cihetiyledir. Hz. Âdem ise ne baba ne de anne olmadan doğrudan topraktan yaratılmıştır. Böylece Hz. İsa’nın babasız yaratılma olayına, ondan daha hayret verici Hz. Âdem örneği verilmesi, hasımları susturmak ve şüphe duyacakları maddeleri kesmek içindir.

ثِمَّ قَالَ لَهُ كُن فَيَكُونُ “Sonra ona “ol!” dedi, o da oluverdi.”

Sonra (Mü’minun,14) ayetinde nazara verildiği gibi, O’nu bir beşer olarak inşa etti.

Veya topraktan yaratılışını takdir etti.

60- الْحَقُّ مِن رَّبِّكَ “Hak Rabbindendir.”

فَلاَ تَكُن مِّن الْمُمْتَرِينَ “O hâlde, sakın şüphe edenlerden olma.”

“Sakın şüphe edenlerden olma!” ifadesi Hz. Peygambere bir hitap olabilir. Zaten şüpheden uzak olan Hz. Peygambere böyle bir emir, O’nu heyecana getirmek ve ziyade sebat göstermesini sağlamak içindir.

Veya hitap, ayeti duyan herkesedir.

61- فَمَنْ حَآجَّكَ فِيهِ مِن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ “Sana ilim geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa, de ki:”

Artık Hıristiyanlardan her kim Sana ilmi icap ettiren apaçık bazı ayetler geldikten sonra tartışmaya girerlerse onlara de ki:

تَعَالَوْاْ نَدْعُ أَبْنَاءنَا وَأَبْنَاءكُمْ وَنِسَاءنَا وَنِسَاءكُمْ وَأَنفُسَنَا وأَنفُسَكُمْ “Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım.”

Yani bizden ve sizden her biri kendini ve ailesini çağırsın, karşılıklı lanet için can u gönülden yalvaralım.

Önce evlat ve hanımların söylenmesi şundandır: Kişi bunlar için kendini tehlikeye atar ve onlar için harp eder.

ثُمَّ نَبْتَهِلْ “Sonra da lanetleşelim.”

Ayet metninde geçen ibtihale, diğer ismiyle mübahele “içimizden kim yalancı ise Allahın laneti onun üzerine olsun” diyerek dua etmektir.

فَنَجْعَل لَّعْنَةَ اللّهِ عَلَى الْكَاذِبِينَ “Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.”

Sebeb-i Nüzûl

Rivayet edilir ki, Necran Hıristiyanları mübadeleye davet edildiklerinde biraz süre istediler. Baş başa kaldıklarında, içlerinde isabetli görüşler ifade eden Akıb’e “ne dersin?” diye sordular. O da dedi ki: “Vallahi, siz O’nun nübüvvetini bildiniz. O size Sahibiniz İsa hakkında işin gerçeğini bildiren söz ile geldi. Vallahi, bir peygamberle lanetleşmeye giren hiçbir kavim iflah olmamış, helâk olup gitmiştir. İlla dininizde kalmak istiyorsanız, bu zâta varın, “Allaha ısmarladık” deyin, sonra ayrılın.”

Bunun üzerine Hz. Peygambere vardılar. Hz. Peygamber Hz. Hüseyini kucağına almış, Hz. Hasanın elinden tutmuş, Hz. Fatıma arkasında, Hz. Ali de O’nun arkasında yürüyorlardı. Hz. Peygamber onlara “ben dua ettiğimde âmin deyin” diyordu. Bu manzarayı görünce en ileri seviyedeki din adamları şöyle dedi: “Ben burada öyle yüzler görüyorum ki, Allahtan bir dağı yerinden kaldırmasını isteseler, Allah o dağı yerinden kaldırır. Bunlarla mübahele yapmayın, yoksa helak olursunuz.”

Bunun üzerine gönüllü olarak Hz. Peygambere boyun eğdiler, cizye vermeyi kabul ettiler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olan Allaha yemin ederim ki, mübadeleye girselerdi burada maymun ve domuza çevrileceklerdi. Vadi üzerlerine ateşle dolacaktı. Allah, ağaçtaki kuşlar dâhil, Necran ve ahalisini kökten silecekti.”

Ayet, Hz. Peygamberin nübüvvetine ve yanında getirdiği ehl-i beytin faziletine bir delildir.

62- إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْقَصَصُ الْحَقُّ “Şüphesiz bu (İsa ile ilgili) gerçek kıssadır.”

وَمَا مِنْ إِلَهٍ إِلاَّ اللّهُ “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.”

وَإِنَّ اللّهَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ “Şüphesiz Allah Azîz’dir – Hakîm’dir.”

Onun dışında hiçbir şey uluhiyette O’na şerik olmak için tam bir kudret ve mükemmel bir hikmette O’na müsavi olamaz.

63- فَإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ بِالْمُفْسِدِينَ “Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz ki Allah müfsitleri çok iyi bilendir.”

Ayet, onlara bir vaîddir. “Allah onları çok iyi bilendir” yerine “Allah müfsitleri çok iyi bilendir” denilmesi, delillerden ve tevhidden yüz çevirmenin dinde ve itikadda bir ifsat olduğuna ve nefsin fesadına, hatta âlemin fesadına yol açacağına delâlet içindir.

Nisan 8th, 2019

Yorum Ekle